Sinema

Yaşadığımız Devri Sorgulatan En İyi 10 Distopya Filmi

Yaşadığımız Devri Sorgulatan En İyi 10 Distopya Filmi. Son dönemlerin popüler terimlerinden olan Distopya, çoğunlukla ütopik bir toplum anlayışının anti-tezini tanımlamak için kullanılır. Distopik bir toplum otoriter – totaliter bir devlet modeli ya da benzer bir başka baskıcı sistem altında karakterize edilir. Ütopyanın karşılığı olarak kötü, karamsar, kıyamet senaryoları içeren bir dünya üzerine kurulu hayal anlamına gelir.

Peki ya distopya filmleri nedir? Distopya filmleri kötü gelecek içerikli filmler olarak tanımlayabiliriz. Distopya filmlerinde gelecek kötüdür, karamsardır, insanlık için umut yoktur… Kafayı sıyırmış yapımcılardan en iyi 10 distopik filmleri sizler için derledik.

1- A Clockwork Orange

Stanley Burgess, 1962 tarihli Anthony Burgess kitabına dayanan A Clockwork Orange , güçlü şiddeti (zamanı için) ve taklitçi tecavüz / cinayet iddialarından dolayı bir medya çılgınlığına neden oldu. Film çetesiyle tecavüz ve şiddete düşkün olmaktan hoşlanan Beethoven seven bir çocuk suçlu Alex (Malcolm McDowell) etrafında toplanıyor. Süt içtikten sonra uyuşturucu ile çivili Alex ve çetesi, ‘biraz eski aşırı şiddet’ eylemine başlar. Siyasi bir yazarın evini işgal etmeden, onu sakatlayıp karısına tecavüz etmeden önce bir serseri ve rakip bir çete döverek başlarlar.


2- Metropolis

Metropolis, Fritz Lang’in yönettiği 1927 Alman ekspresyonist bilim kurgu filmidir. Film, Lang ve karısı Thea Von Harbou tarafından yazıldı. Weimar Dönemi’nde Almanya’da yapılan Metropolis, fütüristik bir kentsel distopyada yer alıyor ve zengin bir entelektüelin oğlu Freder’in ve arka planı filmde tam olarak açıklanmayan Maria’nın uçsuz bucaksız uçurumun üstesinden gelme çabalarını anlatıyor.


3- Brazil

1984 tarzı gelecekteki boğucu kurallar ve düzenlemelerde büyük bir meçhul bürokrasiye karşı küçük adamın hikayesi. Ancak kurallar işe yaramıyor, teknoloji kırılmaya eğilimli – “teröristlerin” suçlanmasına neden oluyor, aynı zamanda kuralları büken ya da ihlal edenlere, Robert de Niro’nun oynadığı serbest tesisatçıya da uygulanan bir etiket. Güzelce sahnelenmiş, Britanya’nın endüstriyel manzarasını oluşturan birçok yıkılmış binada, Brezilya Monty Python George Orwell ile tanışıyor ve bu kadar zeki, esprili ve yıkıcı.


4- Twelve Monkeys

Post-apokaliptik film kategorilerinden bahsederken hatırlarsanız hastalık, felaket, robotlar, uzaylılar filan demiştik. İşte “hastalık” kategorisine mensup olan bu film, gelecekten geçmişe gönderilen bir hükümlünün (Bruce Willis) hikayesini anlatan film, zaman sıçramalarını ustaca yerleştirmesiyle, seyircinin aklını allak bullak eden sembol yerleştirmeleriyle, Hitchcock’un Vertigo ve Birds filmlerine yaptığı göndermelerle ve efekt kullanmayışıyla “olayı bitirmiş” bir bilimkurgu. Unutmadan belirtelim; dön bak Brad Pitt.


5- The Truman Show

Ufuk çizgisi bir duvar kağıdı olabilir, parmağımızı uzatıp çıkarmaya çalışmak lazım. Yaşadığı dünya kocaman bir setten başka bir şey olmayan bir adamın hikayesini anlatan film “Lan acaba?” gibi sorgulamalara yol açmasıyla zamanında hepimizin gerçeklik anlayışını yerle bir etmiş bir yapım.


6- Battle Royale

Japon hükümeti tarafından kaçırılıp, ıssız bir adaya götürülüp kısıtlı miktarda silah, yiyecek tedariğiyle ve “En yakın arkadaşınızı öldürebilir miydiniz?” sorusuyla baş başa bırakılan 42 lise öğrencisini izlediğimiz filmin Suzanne Collins’in çok satan roman serisi ve günümüz gençlerinin yeni Twilight’ı The Hunger Games’in de esin kaynağı olduğunu belirtelim. Hayatta kalmak mı ahlak anlayışı mı gibi bir sorgulamayla önümüze gelen film nadide bir fikir distopyası.


7- Artificial Intelligence

Son zamanlarda kendini dizi yönetmenliğine ve Transformers’a yönelten Steven Spielberg’ün kült işlerinden olan Artificial Intelligence sahip olduğu distopyayı size yedirmekten çok robotların da sevgi dolu yumuk yumuk yaratıklar olabileceğini ve sevdiklerine insanlardan daha iyi sahip çıktıklarını gösteriyor. Bunu da 11 yaşında David isimli annesini sonsuza kadar sevmek için üretilmiş olan robot aracılığıyla yapıyor.


8- Minority Report

Aksiyon filmlerinin şövalyesi iki isim olan Tom Cruise ve Colin Farrell’ı bir araya getiren film Philip K. Dick’in bir başka hikayesinin ekmeğinin yendiği, Steven Spielberg tarafından yönetilen bir film. Hikayeye göre suç oranını 0’a düşürmeye yeminli bir hükümetin PreCrime denilen, bir cinayet işlenmeden önce kimin bunu yapacağını belirleyen bir icadın kimlerin başına ne çoraplar öreceğini izliyoruz. Ülkede suç oranı %90 gibi bir miktarda düşmüşken PreCrime ekibinin başında olan kişinin kendisinin bir cinayet işleyeceğinin hissedilmesi üzerine çaresiz adamın kendi silahıyla nasıl vurulduğunu ve kendini nasıl aklamaya çalıştığını görüyoruz. “Person of Interest” dizisinin bu hikayeden uyarlandığını belirtelim.


9- V for Vendetta

İyi akşamlar, Londra. Saat dokuz. Burası 275 ila 285 orta dalgadan yayın yapan Kader’in sesi… Bugün beş Kasım bin dokuz yüz doksan yedi..
Brixton ve Sretham bölgelerinin bugün itibariyle karantinaya alındığı Londra halkına duyuruldu. Sağlık ve emniyet nedenleri ile bu bölgelerden uzak durulması tavsiye ediliyor…

Polis, bu sabah Birmingham bölgesinde on yedi eve düzenlediği br dizi baskınla büyük bir terörist şebekesini açığa çıkardı. Sekizi kadın yirmi kişi göz altına alındı…
Hava az bulutlu ve açık. 00:07’de başlayacak olan sağanak, 01:30′ a dek sürecek…

İyi akşamlar Türkiye.
Totaliter bir dünyada kaybolan kimlik ve özgürlüğün öyküsünü anlatan V for Vendetta, umutsuzluğun ve baskıcı bir yönetimin güncesi. Hakkında en çok aforizma dizilebilecek olan film Haziran ayı boyunca yaşananların dışında dünyanın en büyük hacker oluşumu Anonymous’un yüzü oluşuyla da aslında filmden o kadar da farklı bir dünyada yaşamadığımızı gösteriyor.


10- Children of Men

İnsanlığın kıyametinin post-apokaliptik felaketlerden değil bildiğimiz kısırlıktan geleceğini savunan film 2027 İngiltere’sinde geçiyor. Kitabından çok farklı biçimde kurgulanmış olsa da kitabı da filmi de kaliteli distopyalara güzel bir örnek. Çocuk yapamamanın getirdiği umutsuzluk ve yaşama amacının olmayışı, üstüne bir de sıkıyönetim ilan eden bir despotun ezici varlığının altında çaresizlikten kıvranan insanlara umut olmaya gelen, 18 yıldır doğacak olan ilk çocuğa hamile bir kadının ise tüm bu sıkıyönetim dalgasına son verebileceğinin ve bu sebeple korunmasının ehemmiyet taşıdığının bilincinde iki karakter olan Julianne Moore ve Clive Owen’ı ise başrollerde izliyoruz.


👉 Öğrenci Gündemi’ni Instagram’dan Takip Etmek İçin Tıklayınız

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu